Gün doğmak üzere, sokaklar sessiz. Hava ayaza kesiyor. Üşüdüğümü hissediyorum. Tüylerim diken diken oldu demek geliyor içimden. Düşüncelerimi ani bir hışımla susturuyorum. Kadının tüyü mü olurmuş hiç. Kadınım ben. Tekrarlıyorum: “Ben, kadınım!”
Topuklarımı arnavut kaldırımlara daha emin basıyorum. İçimde hep aynı nara kadınım ben la la la. Saçlarımı savurarak, elim belimin kıvrımında birer ikişer adımlıyorum yolları. Topuklarımın sesi geceye karışıyor. Ritme bırakıyorum düşlerimi. Allah’ım bu ses eşliğinde yürümek ne güzel… Babam geliyor aklıma, inadına daha sert basıyorum. ‘Erkek adamın, erkek evladı olur’ temalı hayallerine inat daha sert, daha da, daha da.
Hissetmek… Nasıl büyülü… Aşık olduğunu hissetmek, yalnız olduğunu, güçlü olduğunu, çaresiz olduğunu, kadın olduğunu hissetmek… Sahi nasıl sihirli. Bedenine inat, kadın olduğunu hissetmek. Başka puzzle’a ait parçalarla ulaşılmış bütün gibi, işin içinde yanlışlık olduğunu bile bile, hapsolmak. Sana ait olmayan bedenin sıfatıyla nefes almak zorunda kalmak… Topuklarımın sesi geceye karışıyor. Bir o düşünce, bir bu, öteki, diğeri. Ne kadar da dolu! Emin olduğum tek gerçek, içimi rahatlatıyor. ‘Kadınım ben!’ Bırak ne derlerse desinler. Hem onlar ne bilirler ki.
İstemediğin yerde kalmak zorunda olmayı bilir misin? Hani gitmek istersin, hani fırsat kollarsın kaçmak için. Hani zor gelir, yük gelir sana orada olmak. Hani bildiğin bir doğru vardır. Hani gitmen lazımdır. Ben istemediğim bedenin içindeyim. Yük geliyor bedenim bana, kaçıp kurtulmak istiyorum içinden, fırsat kolluyorum. Hadi tüm yargılarını bırak da cevap ver: İstemediğin yerde kalmak zorunda olmayı bilir misin?
Gün doğmak üzere, sokaklar sessiz. Ben topuklarımı arnavut kaldırımlara daha emin basıyorum. Ve içimden tekrarlıyorum: Ben kadınım. Babam geliyor aklıma, inadına daha sert basıyorum. ‘Erkek adamın, erkek evladı olur’ temalı hayallerine inat daha sert, daha da, daha da.